7 Haziran 2009 Pazar

Taha Gökhan Arıkan Billboard Müzik Dergisinde!


Rock müziğinin sevilen ismi Ogün Sanlısoy Billboard Dergisinin haziran sayısında Taha Gökhan'ın sorularını cevapladı.. Sevenlerine Duyrulur..

3 Haziran 2009 Çarşamba

Şan Dersi Alabilmek İçin Duvar Boyadım


Avrupa Yakası dizisinin Yaprak'ı Hale Caneroğlu, ABD'de oyunculuk eğitim almış. Ama sahnedeki enerjisini daha iyi ifade etmesini sağladığı için şarkı söylemeyi daha çok seviyor. Ve şimdilerde bir albüm hazırlığında. Caneroğlu, gelecek planlarını Patlican'ın şanslı hayranlarına anlattı..

- Ergün Say: Avrupa Yakası dizisi çok tuttu ve siz bu diziyle çok sevildiniz. Bu durumu neye bağlıyorsunuz?
- Öncelikle içinde bulunduğum proje çok sevildi, ben asıl payı kendime çıkaramam. Dizinin tutulmasının birçok sebebi var. Ben de o dizinin içerisinde beş buçuk yıldır tutarlı bir şekilde var olan sevimli, cici bir kızı canlandırıyorum. Sanırım ayrıca dizinin dışında kalan zamandaki özel hayatımdaki duruşumla da çok sevildiğimi sanıyorum. Bir buçuk yıldır bunu çok daha fazla hissediyorum. İnsanlar Yaprak'ı çok sevdiler; Hale'yi de tanıdıkça seviyorlar sanırım.

- Ergün: Peki sanat dünyası dışında birisi çıksa ve size evlenme teklif etse ne düşünürsünüz?
- Bunu her yerde söylüyorum. Ben evlenememiş olmanın acısını çeken 33 yaşında bir metropol kızıyım. Olağanüstü bir şekilde mutlu bir ailenin içerisinde büyüdüm. Dolayısıyla önümde iyi rol modeli var ve ben o mutluluğu yaşayabileceğim birisini arıyorum. Babam vefat ederken bile annemin ismini söylemişti, öyle bir evlilik benim de idealim.

- Aydın: Aslında sahnede rol çalışmanıza gerek yokmuş gibi bir havanız var...
- Herkese öyle geliyor. Yaprak da benim gibi canlı, cıvıl cıvıl ama sonuçta o bir rol. Yaprak, ülkenin sayılı zenginlerinden birisinin gelini, hayata rahat bakıyor. Hale, kendi şirketi olan, vakti geldiğinde çok da sert olabilen bir insan. Hale, uzun süre ailesine bakmaya çalışmış, şan dersi almak için duvar boyamış bir insan. Bu noktalarda Hale ile Yaprak'ın hayata tutunma şekilleri çok farklı şekilde yansıyor.

SIRADAN BİR HAYATIM VAR
- Taha Gökhan: Dizide eşinizi oynayan Kubilay'ın gözünden çok daha mazbut bir Yaprak yansıyor. Gerçek hayatınızda da öyle mazbut musunuz?

- Dizide oynarken, canlandırdığım karakterin özel hayatıma ne kadar yansıyacağını hep merak ederdim. Aslında ben hep aynı insanlarla buluşuyorum, gece gezmelerine gitmem. Ara sıra Beyoğlu Hayal Kahvesi'ne giderim; orada da magazincilere yakalanıyorum ama sanırım benim hayatım da oldukça mazbut bir şekilde ilerliyor. Samsun Anadolu Lisesi'nden hatta ilkokuldan aradaşlarımla görüşürüm, o kadar. Yani sıradan bir hayatım var.

- Taha: Ata Demirer'in diziden gitmesi sizi ne kadar etkiledi? - Ata iyi bir oyuncu, Ata çok komikti ama doğru zamanda kendi için doğru bir karar verdiğini düşünüyorum. Ata gittikten sonra dizinin gidişatına karşı biz de kaygılandık ama yeni gelen oyuncularla öykü çok daha farklı ve güzel bir şekilde oturdu. Buradaki asıl başarı da Gülse Birsel'in. Yeni gelen oyuncularla senaryo iyi uyum sağladı.

- Aydın: Çok iyi bir drama oyuncusu olabileceğinizi düşünüyorum. Siz ne dersiniz?
- ABD'de konservatuarda okurken bir Broadway elemesine katıldım ve hocam bana Türkiye'de ya da ABD'de senin ilk çıkış rolün saf, aptal, cici kız olacak demişti. Söylemeye çalıştığı en rahat ve en kolay yapabileceğiniz rol çıkış rolünüz oluyor sonra da asıl yeteneklerinizi göstermeye başlıyorsunuz. Bana drama teklifleri geldi, şu anda sahnelenen oyunlar için de teklif gelmişti. Hocamın dediği ilk şey çıktı, karakter oyuncusu olup olamayacağım bundan sonra seçeceğim rollere göre şekillenecek.

- Ergün: Kendinize idol olarak aldığınız oyuncu var mı? - Tek bir oyuncu yok. Şu an beraber oynadığımız Binnur Kaya ve Engin Günaydın komedi alanında iyi oyuncular. Haluk Bilginer su gibi oynayan bir oyuncu. Tek bir kişinin ismini sayamam; bu biraz da içinde yer aldığınız projeye göre de şekilleniyor. Biraz da şu sıralar oyunculuğa konsantre olduğum yok. Avrupa Yakası belirli bir ritimde devam ediyor, şu an çok başarılı olan bir dizide oynamanın lüksünü yaşıyorum. Dizi tuttu, senaryo sevildi, kendimi var edebileceğim başka alanlara yöneliyorum. Albümüm olmadığı halde 900 kişiye konser veriyorum. Yaprak adına bana verilen rolün hakkını vermeye çalışıyorum ama şu an özellikle müziğe konsantreyim.

- Taha: Müzikten bahsetmişken sahnede neler söylüyorsunuz?
- Bir kere kesinlikle dizide yansıtıldığı gibi caz söylemiyorum. Ben bildiğiniz pop şarkıcıyım, repertuarımda iki tane müzikal şarkı var diğerleri Ajda Pekkan, 70'lerin diğer pop şarkıları, eski Türk filmlerini müzikleri ve de 80'lerin pop dans şarkıları. Müzikal geçmişime gelince beş yıl önce İstanbul Gelişim Orkestrası'nda çalışmaya başladım, son bir yıldır da Hale Caneroğlu Cover Project adlı grubumla çalışıyorum.

- Aydın: Albüm çalışmanız da olacak diye duymuştuk...
Bugün itibarıyla çalışma başladı. İlk parçamızın stüdyo kayıtları başladı, ne zaman biteceğini de bilmiyorum. Albümde bir tane Aysel Gürel şarkısı olacak. Aysel'le birlikte üç saatte yazdık. Benden başkasının da söyleyebileceğini sanmıyorum. Sözlerin birisi de Gökhan Şahin'e ait. Diğer şarkıların sözleri bana ait.

SAHNE İNSANIYIM
- Ergün: Enerjinizi dışarıya çok iyi yansıtıyorsunuz. Bunu nasıl beceriyorsunuz?
- Sahne insanıyım. Yaptığım, yaşadıklarım, oynadığım rol, bir bütün. Şarkıcılığı daha çok sevmemin nedeni de sahnedeki enerjimi en iyi ifade ettiğim alan olmasından kaynaklanıyor. Müzik her şeyin önüne o kadar geçiyor ki, teklif aldığım tiyatro rollerini bile geri çevirmek durumda kaldım.

- Gökhan: Hayatınızın akışını değiştiren karar neydi? - Kesinlikle Melih Kibar'la tanışmak. Hayatımı Melih Kibar'dan önce ve sonra olarak düşünürüm. Beni Melih Kibar bana şarkı disiplini gösterdi, İstanbul Gelişim Orkestrası'nda çalışmamı sağladı.

- Aydın: Avrupa Yakası'nda kullanılan dil çok eleştiriliyor, siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?- Avrupa Yakası'nda kullanılan dil bugün sokakta kullanılan dildir. Dolayısıyla ortada bir eleştiri olacaksa o da toplumda kullanılan dili yansıtanlara değil, o dili kullananlara olmalı.

Hayatta Yamuk Olan Şeylere Tahammül Edemem


Müjdat Gezen, Savaş Dinçel Sahnesi'nde objektifimize poz verdi.
Yılların deneyimli oyuncusu Müjdat Gezen, Patlıcan'ın şanslı üyelerine tiyatro sanatına bakışını anlattı ve gençlere tavsiyelerde bulundu..


- Melisa: Tiyatro sanatçısının toplumsal misyonu nedir?
- Tiyatro sanatçısının öyle bir misyonu olmaz. Tiyatro sonuçta bir meslektir, herkes kendine bir meslek seçerken, tiyatrocu da kendine bunu seçmiştir. Dolayısıyla bir avukatın ya da eczacının konumundan farkı yok. İnsanları uyandırma, onları aklı selime çağırma gibi tiyatrocuya misyon yüklemenin anlamı yok bence.

- Taha: 29 Ekim 1943 doğumlusunuz. İlkokuldayken sahneye çıkıtınız. Siz 'Hâlâ eğitimim devam ediyor,' diyorsunuz. Bu durumu açıklar mısınız.?
- İnsan her zaman değişir. Her gün yeni bir hayatla karşılaşırsınız. Değişim yalnızca fizyolojik de değil. Sizinle konuşurken sakallarım biraz daha uzadı ama aynı zamanda bu röportajdan ben de bir şeyler öğrenerek çıkıyorum.

- Taha: Bu gözlemden yola çıkarsak, tiyatro eğitimi almak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
- Ne öğrenmek istediklerine bağlı. Mesela sen ne öğrenmek istersin?

- Taha: Tiyatrocu olmak isteyenlere neler tavsiye edeceğinizi merak ederim.
- Bir kere eğitim alınması ve bunun yanında çok çalışılması gerekir. Tiyatrodan bahsediyorsun, bir tiyatronun var olması için üç şey gerekli: Oyun, oyuncu, seyirci. Birisini çıkarırsanız ortada tiyatro kalmaz. Siz oyuncu olacaksanız, yeteneğiniz de varsa eğitimle birleştirip üzerinize düşeni yapmanız gerekir. İyi bir doktor ya da iyi bir mühendis olmak gibi bir şey bu.

- Ahmet: Müjdat Gezen olmak kolay olmamıştır. Karşınıza fırsatlar mı çıktı?
- Fırsat yoktur. 'Fırsat' diye neyi kastettiğini söyler misin?

- Ahmet: Ben Kahramanmaraş'tan geliyorum ve tiyatro eğitimi almak istiyorum. Benim oradan İstanbul'a gelmem bile mucize. Yani eğitim alma şansım pek yok.
- Hayatının tek sorumlusu sensin. Hayat çifte standart kabul etmez. Edebiyattan 10 aldım, matematikten üç aldım diye bir şey olmaz. İkisini de sen yaptın. Eğer sen tiyatrocu olmak istiyorsan, Kahramanmaraş'tan çıkıp yola koyulursun. Ben yıllarca figüranlık yaptım, sinemada araba ittim. Hiç şikâyetim olmadı. Günün birinde bunun eğitimini de alarak buralara kadar geldim. Ben hâlâ çalışıyorum. Mesela dün gece saat iki de oyun bitti, İstanbul'a döndüm. Bugün, Savaş Dinçel'in doğum günü dolayısıyla yapılacak etkinlikleri düzenledim. Okula gelip derse girdim. Bu yaşta bile sürekli çalışırım yani.

- Melisa: Türkiye'de sanata olan ilginin yoğunlaşmasını neye bağlıyorsunuz? - 'Sanat' derken oyunculuğu mu kastediyorsun?

- Melisa: Bana göre sanatın olmaması için sorunlar yaşanmaması gerekir.
- Tam tersi ne kadar sorun varsa, o kadar sağlam sanat çıkar ortaya. Özellikle mizah, gücünü toplumsal sorunlardan alır. Bugün Amerikan sinemasının gücü biraz da toplumun yaşadığı sorunu yansıtabilme becerisiyle de ilgili.

- Taha: Günlük hayatta nelere gülüyorsunuz?
- Şu sıra gülemiyorum. Çünkü dişi ağrıyan bir adamı güldürmek zor.

- Ahmet: Türkiye'deki ailelerin çoğu çocuklarına tiyatrocu olmayı tavsiye etmez. Sizin aileniz ise tam tersini yaptı. Ben sanatçı olmak istiyorum ama onlar benim başka bir mesleği icra etmemi istiyorlar. Siz bu konuda neler tavsiye edersiniz?
- Babam bana "Okumayan adamdan tiyatrocu olmaz. Bitir okulunu ben seni tiyatroya götüreceğim," dedi ve sözünü tuttu. İyi ki de öyle yapmış. Konservatuarda okurken Şehir Tiyatroları'nda çalışmaya başladım. Ortaokulu bile bitirmeyen birisinden tiyatrocu olmaz. Bizim buraya üniversite üçüncü sınıfta okuyup, okula devam etmek isteyen biri geldi, benim ona tavsiyem; önce okulunu bitir sonra zaten yetenekliysen yoluna devam edersin şeklinde oldu. 16-17 yaşında pırlanta bir yetenek geliyor, biz ona burada eğitim veriyoruz ve ortaya başarılı bir oyuncu çıkıyor. Aileler çocuklarının kötü olmasını istemez. Seninki de öyledir ama yine de senin istediğin şey sanatçı olmaksa bunu yapmalısın. Mutlu olmak için kendi mesleğini seçmelisin.

- Ahmet: Aileler öyle düşünmüyor.
- Hayatından sonuçta sen sorumlusun, senin kötü olmanı istemezler o kadar. Topu ailene atmak yerine yapmak istediğin şeyle uğraşman gerekir.

- Melisa: Çoğu sanatçının aksine parlak bir geleceğin nimetlerini yaşamak yerine, yeni öğrenciler yetiştirmeye adadınız kendinizi...
- Ben aslında öyle ideal olsun, misyonumu yerine getiriyim diye düşünmedim. Bir keresinde yetenekli bir öğrencim harç parasını yetiştiremediği için sıkıntıya girmişti, cebimdeki parayı verdim ve o gün bu çocukların bedava okuyabileceği bir yer olması gerektiğinin farkına vardım. Gelecekte herkes benden bahsetsin diye bir derdim de yok. Ben öldükten sonra benden bahsedilmesinin anlamı yok. Ölülerin haberi olmaz.

- Taha: Uzun bir oyunculuk deneyiminiz var. Dönüp geriye baktığınızda 'İyi ki yapmışım' ya da 'Keşke yapmasaydım' dediğiniz bir şey var mı?
- İyi ki yapmışım dediğim çoktur. Keşke yapmasaydım dediklerim de vardır ama iyi ki yapmışım dediklerimin sayısı daha fazladır. Hata insan dair bir şey, hata ikinci kez yapıldığında hatadır.

- Melisa: Türk tiyatrosuna devletin katkısı yeterli mi?
- Ben bu konuyla ilgilenmiyorum. Biliyorsunuz devlet yardımını bilinçli olarak reddetim. Çünkü bağımsız, kendi başıma çalışmayı seviyorum. Bu arada devletin özel tiyatrolara yardım etmesini doğru buluyorum. Ben politik tiyatro yapıyorum ve bunun için de bağımsız olmam gerekiyor.

- Taha: Seyircilerden memnun musunuz? - Kesinlikle. Eskişehir ve Kütahya'ya gideceğiz, dün gece bin 500 kişiye oyun oynadık. Seyirci bilinçlidir, sizi seçer.

- Ahmet: Teknolojiyle aranız nasıl?
- Çok fena. Bilgisayarı açabiliyorum. Çünkü biz İkinci Dünya Savaşı yıllarında doğmuşuz, evdeki tek radyoya dokunmamız yasaktı. İlk teybi 19 yaşında gördüm.

- Melisa: Montaigne'nin bir sözü var: ;Halk o kadar şaşkın ve öyle başı boş bir kılavuzdur ki ne kadar zeki olsak da ona ayak uydurmamız zordur" der. Siz seyircinize mi ayak uyduruyorsunuz?
- Bu sözü beş sene önce Cumhuriyet gazetesinde ki bir yazımda kullanmıştım. Halk başka seyirci başka bir şey. Burada halktan kasıt nitelendirilen belirsiz bir kütle. Seyirci ise sizi seçer, seyredeceği oyunu, görmek istediği oyuncuyu bilir. Dolayısıyla Montaigne'nin sözü seyirci için kullanılacak bir varsayım değil.

- Ahmet: Dizileri seyrediyor musunuz? Çok fazla sayıda dizi var.
- Evet çok var ama ben açıkçası belgesel seyretmeyi seviyorum. Dizi meraklısı değilim, boks maçı seyrederim.

- Melisa: Parasal kaygılarla yapılan oyunculukları nasıl yorumluyorsunuz?
- Öyle bir şey olduğunu sanmıyorum. Bir örnek verirsen belki daha iyi anlatabilirim.

- Mesleği oyunculuk olmayan ya da oyunculuk eğitimi almayan birisinin oyunculuğundan bahsediyorum. - Türkan Şoray, Cüneyt Arkın eğitim almadı ki. Tamam sinema için belki çok fazla eğitim gerekmiyor ama Gazenfer Özcan'ı, Nejat Uygur'u mesela Zeki Alasya'yı tiyatroculuk eğitimi almadığı için oyuncudan saymayacak mıyız? Onlar çok özel yetenekler, eğitim gerekli ama her şey de demek değil.

- Ahmet: Sizin batıl inançlarınız ve de Bunaklar Derneği'niz varmış.
- Evden çıkmadan önce ve de sahneye çıkarken dokuz kere tahtaya vururum. Tüm Bun Der yani Tüm Bunaklar Derneği'nin başkanı Ateşböceği Ercan, günde iki defa eşyasını kaybeder, başkanımız derneğe çok uygun bir isim. Derneğin açılış günü bile konuşmaya başlamadan önce 'Benim anahtarımı gören var mı?' diye sormuştu.

- Taha: Bir de simetri saplantınız varmış. - Okula bir kere dönemin kültür bakanı Fikri Sağlar gelmişti. Fotoğraf da çekilmişti. Fotoğrafa bir baktım ki Fikri Sağlar, kurdela kesiyor ben Sağlar'ın kravatını düzeltmekle uğraşıyorum. Hayatta yamuk olan hiçbir şeyi sevmem. Hem fiziki hem de insani davranış açısından yamuk şeylere tahammül edemem.

Müjdat Gezen'i Kınıyorum..!


Müjdat Gezen'i kınıyorum... Konservatuar tiyatro bölümüne girdim... İlk gün tanıştık... Tanışmaz olaydık... Herhalde torpille kazanmıştı giriş imtihanını... Adı Müjdat Gezen'di... Hâlâ öyle... Adını değiştirmedi... Gezen birisidir; ama uzaklara gitmez... Tiyatro, sinema, TV arasında gezer durur... O yıl muhteşem bir yıldı... Hani şaraplarında iyi yılları vardır ya... Okulun da esaslı yıllarından biriydi o yıl... Müjdat ve Savaş Dinçel ağabeylerle de o yıl tanıştık... Onlar bizden 10 yaş kadar büyüktü... Okulun gediklileri... Mezun olup gitsinler diye hocalar gözlerinin içine bakardı... Sonra dost olduk, birçok projede, hem benim tiyatroda hem başka tiyatrolarda birlikte çalıştık... Savaş, beyefendi, uyumlu, çalışkan, yaratıcı, mizah duygusu gelişmiş, aydın ve aydınlık kafalı çok iyi bir oyuncu çıkardı kendinden. Müjdat ağabey de, uyumluluğun dışında bütün öbür özellikler vardı... Çok çektim Müjdat'tan çoook... Müjdat'ın hastalık hastası olduğu doktor raporlarıyla belgelendi; günde dört doktora gittiği saptandı ve Tabibler Odası Müjdat'ın resimlerini dağıttı doktorlara... "Bu hastaya bakıp, zaman yitirmeyiniz... Dikkatli olun tehlikelidir, yanında boya ve fırça taşıyor," notunu eklemişler resmine... Ben ne dediklerini pek sezemedim... Sonra şimşek çaktı, halkın başına gelen felaketi tahmin ettim, "Galiba sonunda yapacağını yaptı, resme başladı," dedim... İki gün sonra sergi davetiyesi geldi... Adam tuvalleri ne zaman çaktın, bezledin, bir sergilik resmi ne zaman yaptın? Açtım telefonu "Müjdat, tiyatronla uğraşsana bu resim sergisi işi nereden çıktı, halkı taciz etme..." dedim. Gayet pişkin... "Aaa, ben akademinin resim bölümünü bitirdim..." dedi... Efendim birinci eşi Gün, Güzel Sanatlar Resim Bölümü mezunuydu... Kızcağızı sürekli taciz ederdi okula gidip gelip... Kantinde başına bela olurdu... Güya derslere de girip çıkmış o ara... Bu yolla sağlam bir resim eğitimi aldığını, bir ressamla yıllarca aynı yatakta yattığı için ressam sayılması gerektiğini savunuyor... Almış tuvalleri, boyamış, açmış sergiyi... Sakın gitmeyin... Müjdat Gezen sergisi... Bahariye Epsilon Kitabevi Galerisi'nde... Sakın gitmeyin... Yetmemiş bana telefonda diyor ki, "Leyla da (ikinci eşi) Akademi Tiyatro Dekor Tasarımı bölümünde... Eh, Leyla'yla da aynı yatakta yatıyoruz... Yakında dekor bölümünden de mezun olacağım." Tiyatroları şimdiden uyarıyorum bu adam "Dekor yapayım," diye gelebilir, dikkatli olun... "Oynadım, yönettim, yazdım, okul açtım... Tiyatroya epey emek verdim. Artık resim sanatı için bir şeyler yapacağım... Resim koleksiyonumu da büyütüp, sergi açacağım..." buyurdu. Resim koleksiyonunu büyüteceğine eminim... Hatta ülkenin en büyük koleksiyonuna bile salip olabilir... Bir tarihte yapıştı tiyatroma, habire gidip geliyor, müdüriyette oturuyor... Anladım bir hergelelik peşinde... Odamdaki ressam Muazzez'in orta oyunu tablosuna takmış kafayı... "Bunu bana ver, ben orta oyuncular, karagözcüler derneği başkanıyım," diye tutturdu... Bütün direnmelerim boşa gitti... Sonunda dedi ki "Tamam vermek istemeyebilirsin, doğrusu bu resim bir tiyatro yöneticisinin odasına çok yakışıyor. Ama beni anla, benim ortaoyununa büyük bir zaafım var... Değiş tokuş yapalım bu resmi bana ver, sen Fikret Mualla seversin, ben sana Fikret Mualla'nın resmini vereyim..." Başımdan gitsin diye anlaştım. Tabloyu kaptı vııın... Üç gün sonra tiyatroya bir paket geldi. "Müjdat Gezen yollamış," dediler... "Ha açın Fikret Mualla tablosu," dedim. Açtık, paketten çerçevelenmiş bir dosya kağıdı çıktı, üstüne tükenmez kalemle bir adam kafası çiziktirilmiş. Altında da bir not: "Bu Fikret Mualla'nın portresi, ben yaptım. Müjdat Gezen." Ne yapayım; savcılığa mı vereyim... Fikret Mualla'nın resmi demişti, doğru, yapmış göndermiş... Adam nitelikli suç işliyor... 1 Nisan günü bir büyük nitelikli suç daha işleyecek herkesi şimdiden uyarıyorum. Savaş Dinçel 1 Nisan günü Şehir Tiyatroları'ndan emekli oluyor. Müjdat kendi tiyatrosunun altında 90 kişilik bir cep tiyatrosu yaptırdı, adını Savaş Dinçel Sahnesi koydu... 1 Nisan günü Savaş Dinçel Sahnesi'nin açılışı Savaş'ın yazdığı Uçurtmanın Kuyruğu adlı oyunla yapılacak... Müjdat yine nitelikli suç işleyecek... Uzun sözün kısası: Müjdat Gezen'i kınıyorum!!!

Ali Poyrazoğlu

Taha Gökhan Arıkan Kimdir?




9 Mayıs 1989'da Balıkesir-Bandırma'da dünyaya geldi.
Lise eğitimini Konya Selçuklu Anadolu Lisesi'nde aldı. Ardından Üniversitede okumak için çok sevdiği İstanbul'a geldi. İstanbul'da deneyimli usta tiyatrocu Müjdat Gezen ile tanışma fırsatı bulan Taha Gökhan,Müjdat Gezen'in tavsiyeleri sayesinde oyunculuğa ilgi duymaya başladı. Ardından TRT-1 İpucu Kriminal programında ilk oyunculuk deneyimine başladı. Daha sonra Sabah Gazetesinde ve NR 1 Tv'de çeşitli ünlüler ile röportajlar gerçekleştirdi. Avea Patlican Genci oldu. Yine avea reklamlarında rol aldı. En son MinT Prodüksiyon Arka Sıradakiler dizisi ile tanındı. Taha Gökhan Arıkan şu an lisans eğitimini Marmara Üniversitesi İşletme Bölümünde sürdürüyor. Bunun yanında Zeki Alasya, Altan Erkekli, Vahide Gördüm, Haluk Bilginer gibi usta oyuncular ile birlikte oyunculuk eğitimine de devam ediyor...

Taha Gökhan Arıkan'a Hoşgeldiniz!

Blogumuzda hoş vakit geçirmeniz dileğiyle..